İş Hayatı

Hangisi daha doğru ya da daha zor?

Hayatta iş bulmak mı yoksa işte hayatı bulmak mı?

İş ararken aslında hayatı aramak mı yoksa işi hayatın bir parçası olarak kabul etmek mi?

Hayat ile ilgili sorunları iş ile çözmek mi yoksa işin sorunlarını hayat olarak kabul etmek mi?

Hayattan beklentileri işe yüklemek mi yoksa işten beklentileri hayat ile sorgulamak mı?

Hayatın acısını işten çıkarmak mı yoksa işin acısını hayattan çıkarmak mı?

İşi hayattan beklentiler için araç olarak kabul etmek mi yoksa kendini gerçekleştirmek için bir fırsat mı?

İş ve hayatın dengelenmesi midir istenen yoksa birbirini tamamlaması mı?

Hayattan keyif almak mı önceliktir yoksa işin keyfini çıkarmak mı?

Cevapların hepsi kişinin kendinde saklı…….

Biz ne anlam verirsek, neye değer verirsek, neye izin verirsek, neyi istersek cevap odur.

 

İnsanoğlunun hayatı, yaşadığı çevrede ya da bulunduğu her ortamda yaşananları anlamak ya da en azından anlamaya çalışmak, sonrasında onlara anlam vermek ve nihayetinde ise anlama ve anlamlandırma sonucunda arayışlara girmek ile devam eder. Arayış ifadesi sihirli ve gizemli bir kelimedir; niyeti, değeri, hedefi ve karakteri temsil eder. Görünen ve görünmeyen ya da gösterilen ya da gizlenen birçok yönü vardır. Çoğu zaman arandığı söylenen ile gerçekte aranan aynı şeyler değildir. Bu nedenle, bulunan ile aranan şeyin aynı olup olmadığını bilmek çok kolay değildir, çünkü kişiseldir. Arayış takvimi aynı olabilir, ancak ajandalar farklıdır. Ve kişinin hayat yolculuğu ve anlam yolculuğu arayışlarında saklıdır.

Arayışlarımız içerisinde en fazla önem ve değer verdiğimiz ve belki de diğer arayışlarımızın yönü ve kalitesi için ön koşul olarak kabul ettiğimiz şey iş arayışlarımızdır. Sektör, şirket, bölüm ve benzeri iç içe geçmiş sayısız değişkeni içinde barındırır bu arayış. Bu arayışın merkezini, önceliklerini ve değerini herkes farklı tanımlayabilir. Gelişim, kariyer, özlük, sosyal, statü olmak üzere tüm imkan ve fırsatlar süzgecinden geçirerek, bazen o an için bazen ise gelecek için, bazen yeteneğimize uygunluğu bazen ise hayallerimize uyumluluğu için en doğru kararı almaya çalışırız. Bizim geçmiş eğitim, deneyim, yaşantı ve yetkinlik kalitemiz işin de kalitesini belirler. İşi tercih ederken önceliklerimiz, verdiğimiz tavizler ve vaz geçemediğimiz prensiplerimiz eninde sonunda karşımıza çıkar. Ya yolumuzu açan anahtar olur ya da hiç açamayacağımız kilidimiz. Bu süreçte önceliğimiz işi bulmaktır, ancak işteki hayat bulunan değil yaşanan ve hatta yaşamadan anlaşılamayan bir süreçtir, daha da ötesi aynı görevleri olsa bile herkesin yaşadığı hayatın farklı olduğu bir deneyimdir.

Sorumuz şu: işteki hayatın kalitesini ne belirler? Birincisi İK uygulamaları, fiziksel ortamlar, sosyal imkanlar, iş yapış ve iletişim kültürü, değerler, liderlik vizyonu, yönetim tarzı ve benzer olmak üzere kurumun sağlamakla yükümlü olduğu ve hepimizin çok iyi bildiği tüm araçlardır. Tekrar vurgulamak gerekirse bunların hiçbiri amaç değil iş hayatının kalitesini yükseltecek güçlü araçlardır. Bu arayış, iş hayatının kalitesinin en önemli belirleyicisidir ve bütün kurumların en önemli gelişim alanıdır. Bu konudaki gelişim kurumların diğer potansiyel birçok sorununun çözümüne de öncülük eder ve yeni sorunların oluşumunu da önler. Kısacası kurumun çalışanlar için oluşturduğu iklimdir. Bir benzetmeyle ele almak gerekirse, bir akvaryumda yaşayan balıkların sağlığını ve davranışlarını belirleyen en temel unsur, nasıl suyun kalitesi ise ve su aynı zamanda onların hayat alanı ise aynı durum çalışanlar için de geçerlidir. Bulundukları iş ortamı onların hayat alanıdır ve ortam kalitesi istenen ya da istenmeyen davranışlarının yönünü de belirler. Ve bu iklimin oluşturulması kurumlar için eylem alanı değil, öncelikle bilimsel gerçekler ve kurumsal özelliklerin bir ar-ge projesi değerinde ele alınması gereken bir durumdur. Eğer kurumun derdi ya da arayışı işi hayata dönüştürmek ise, yani suyun kalitesini arttırmak ise ……..

İkinci konu ise kurumun sağladığı iş ortamında bireyin sorumlu olduğu davranışlardır. Yaşadığımız hayat bize sağlanan imkanlar ile bizim davranışlarımızın sonucunun toplamıdırBazılarımız hayat yolculuğumuzda bize sağlanan imkanlara takılıp kalır, yaşadıklarımızın sebebi olarak gösterir, kimi zaman isyan eder, en ufak bir aksilikte konuyu aynı yere bağlarız. Kendi zihinsel ve duygusal labirentimizi oluşturur, çıkmak için çaba göstermeyiz, hatta direnç gösteririz. Aslında fark edemediğimiz şey sahip olduğumuz imkanların sınırlılığı hakkında ne kadar haklı olursak olalım, yaşadığımız hayatın kalitesinin en önemli belirleyicisi kendi yaptığımız ya da yapmadığımız davranışlarımızın olduğu gerçeğidir. Verdiğimiz ya da aldığımız geri bildirimler; zamanlı ya da zamansız tepkilerimiz; ihmal ettiğimiz ve ertelediğimiz ya da önceliklendirdiğimiz konular; iletişim ve empati dilimiz ya da duvarlarımız; ilke ve prensiplerimiz ya da tavizlerimiz; değerlerimiz ve ön yargılarımız; davranışlarımız ve kişiler üzerindeki yansımaları, kısacası iş hayatının oluşmasına yapmış olduğumuz olumlu ya da olumsuz bireysel katkılar iş hayatı içerisindeki kendi hayatımızın kalitesini de belirler. Denize düştüğümüzde boğulma ya da hayatta kalma nedenimizin suyun derinliği değil bizim yaptığımız ya da yapmadığımız davranışlar olduğunu unutmayalım.

Kurumun sağladığı imkanlar her zaman sorgulanmalı ama kişinin bilgi, beceri ve duygu gelişiminin önünde engel olmamalıdır. Bu yüzdendir ki aynı kurumda çalışan, aynı ortamda yaşayan hatta aynı görevi yapan insanların iş hayatlarının kalitesi de farklılaşır. İş hayatı algısı bu nedenle kişiden kişiye farklılaşabilir. Bazen iş ortamının ya da hayatının kalitesinin düşük olması da kişilere belli avantajlar sağlar, onları uyuşturur, uyum sağlatır, alışkanlıklar kazandırır, konfor getirir, yani yavaş yavaş öldürür. Kurumun kendisine haksızlık yaptığına inananlar en büyük haksızlığı farkında olmadan kendisine yapmaya başlar. Bu sürecin en önemli belirtisi kişinin söylemekten vaz geçip söylenmeye başlamış olmasıdır. Ne kadar haklı olursak olalım söylenmek zihinsel çöküşümüzün de başlangıcıdırDefalarca söylenmek yerine muhatabına bir kere söylemekten asla vaz geçmeyelim. Dikkatli olalım, kendimize ve bizden beklentisi olanlara yazık etmeyelim!

 

Şimdi hatırlama zamanı ……..

İş hayatının kalitesini kurumsal ve bireysel davranışlar oluşturur.

Çalışanlar kurumun yansıması, kurum ise çalışanların davranışlarının toplamıdır.

Kurumun eksikleri kişilerin davranışlarının tek mazereti olamaz, kişilerin eksikleri ise kurumun mazereti olamaz.

Kurumların ya da kişilerin bazı davranışlarının yanlış olması, karakterlerinin de niyetlerinin de yanlış olduğunu göstermez.

Hayat birlikte paylaşılınca, yaşanınca ve yaşatınca değer ve anlam kazanır.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *